• BIST 9915.62
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

İSLAM'DA ÜCRET POLİTİKASI

Ali İhsan Ersöz

İSLAM'DA ÜCRET POLİTİKASI

İslâm'da, çeşitli iş ve meslek gruplarına ücret ve maaş miktarlarını belirleyen doğrudan bir ayet veya hadis yoktur. Sadece işçi ücretinin en temiz kazanç olduğu, işçiye ücretinin tam zamanında ödenmesi gerektiği belirtilmiş, bu işçi veya memur için belli bir hayat seviyesine işaret edilmiştir. Problemi doğrudan çözen bir ayet ve hadis bulunmayınca genel prensiplere, adalet ve insaf ölçülerine başvurmak gerekir.

Ayet-i Kerimelerde şöyle buyurulur: "Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakın hısımlara muhtaç oldukları şeyleri vermeyi emreder."

" Ölçü ve tartıyı tam yapın. İnsanlara mal ve ücretlerini eksik vermeyin."

Bütün işler ve meslekler eşit emek ve yetenek gerektirmediği için, ücret ve maaşların da eşit tutulması gerekmez. Fakat eşit ehliyet ve yetenekle eşit hizmet görenlere aynı ücreti takdir etmek ne kadar âdil ise, farklı ehliyet, yetenek ve emeğe de değişik ücret takdir etmek o kadar âdildir.

Bir beldede eşya fiyatları arz ve talep dengesine göre, serbest rekabet sonucunda oluştuğu gibi, emeğin fiyatı da, iş gücünün arz ve talebi sonucunda oluşur. Satım akdinde, fiyatların karaborsacılık yoluyla veya tröst ya da kartel gibi gizli anlaşmalarla suni olarak yükseltilmiş olması mümkündür. İşçinin emek değerinin, başka bir deyimle işçi ücretlerinin suni olarak olumsuz yönde etkilenmesi daha kolaydır. İşçi zayıf durumda bulunduğu için, özellikle ilk işe girişte eşit şartlarla pazarlık yapabilme şansı azdır. Yaygın işsizlikten yararlanarak ücret ve maaşların çok düşük tutulmuş olması da muhtemeldir.

Bir İslâm toplumunda adaletli bir ücret ve maaş anlayışı işverenlerde oluşuncaya kadar ücret konusunun İslâm devletince alınacak tedbirlerle düzenlenmesine ihtiyaç vardır. Bu devlet olmadığına göre vahşi kapitalizmin emeği ezen rekabetinin oluşturduğu ya da esnaf arasında örfleşen asgari ücret anlayışı ile belirlenen ücretin durumu ne anlam ifade eder sorusu akla gelebilir. Müslüman esnaf ve işverenler arasında gelişen İslâm anlayışına ters düşmeyen, adalet ve insaf ölçülerini zedelemeyen örfe itibar edilir. Fakat sermaye artırılırken emeğe gereken önem verilmeden işçinin hayat seviyesine uygun olmayan bir ücret tespitinin İslâm noktayı nazarından izahı yapılamaz. 

Çünkü İSLAM'DA EMEK, SERMAYEDEN ÖNCE GELİR.

Belirlenecek temel ücret veya maaşta, çalışan işçi veya memurun kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseler için yapmak zorunda olduğu masraflar ve ailenin içinde yaşadığı sosyal çevre dikkate alınmalıdır. Çünkü İslâm’a göre evli bir erkek; eşinin ve henüz iş ve meslek edinmemiş küçük çocuklarının geçim masraflarını karşılamak zorundadır. Bazı durumlarda yaşlı veya hasta olan yoksul anne-baba ve diğer bazı hısımlar da bu bakım çevresine girebilir. Çalışan bir işçi veya memurun temel ücreti yalnız kendi geçimi ölçüsünde alınırsa, eş ve çocukları için başka bir kaynak bulmak zarureti ortaya çıkar. Eğer bir işçi bir iş yerinde on saat istihdam ediliyorsa başka bir iş yürütmesi de pratikte mümkün olamaz. Eşinin çalışması istenecek olursa; İslâm'da kadın gelir getiren bir işte çalışmaya zorlanamadığı gibi, ona miras, ticaret vb. yollarla gelen malını da kocasına veya çocuklarının masraflarına harcanmaya zorlanamaz. Çalışan ve kazanan bir aile reisi varken, bu nafaka yükümlüğünü devlete yüklemek de mümkün olmaz. Bu sebeple eğer Müslüman işveren, işçinin çalışma zamanının tamamını alıyorlarsa hayat standartlarına uygun ücret vermek, ya da başka bir iş yapabilme zamanı tanımak zorundadırlar.

Bir İslâm toplumunda emeği ile geçimini sağlayanlar için öngörülen hayat standardı bir Hadis-i Şerif'te şöyle belirtilmiştir. "Kim bizim bir işimize tayin olunursa, evi yoksa ev edinsin, bekârsa evlensin, hizmetçi yoksa hizmetçi ve biniti yoksa binit edinsin. Kim bunlardan fazlasını isterse o hilekârdır yahut hırsızdır.”

Buna göre işçi ve memurlar maaşlarından yapacağı tasarruflarla mesken edinebilmeli, bekârsa evlenebilmeli, sosyal çevresi hizmetçi istihdam gerektiren bir meslekte çalışıyorsa hizmetçi edinebilmeli ve gerektiğinde bir araç satın alabilmelidir. İşçilerin bu belirtilenler dışında aşırı istekte bulunması ya işverenleri iflasa sürükler veya piyasa fiyatlarının aşırı yükselmesine yol açar. Bu ise uzun vadede emeği ile geçimini sağlayanların da aleyhine olur. Diğer yandan hadiste belirlenen standarda ulaşıncaya kadar işçi ve memurlara ev yerine "kira yardımı" veya "lojman" sağlanması, evlenme yardımı yapılması, binit yerine servis aracı veya seyahat imkânlarının temin edilmesi, hizmetçi yerine de çocuklar için kreş, anaokulu veya eğitim hizmetlerine işverence katkılar yapılmalıdır.

Normal şartlarda uygulanması gereken bunlardır. İş krizi ve genel ekonomi krizleri gibi olağanüstü durumlarda işçi ve işveren, şartların getirdiğine tabi olmak zorundadırlar.

Diğer yandan işçinin tecrübe, ehliyet ve yeteneği arttıkça, ücretinin arttırılmasını isteme hakkı vardır. İş akdinde ücretin belli bir süre sonra arttırılacağı şart koşulmuşsa buna uymak gerekir. İşçi anlaşmada tespit edilen ücretle çalışmaya devam ederken benzer iş ve mesleklerde çalışanların ücretleri yükselse veya zorunlu harcama gerektiren şeylerin piyasa fiyatları hayat standartlarını etkileyecek ölçüde artsa, ücreti yeniden belirleme hakkı doğar.

Kendilerine emekleriyle milyarlar kazandıran işçi ve işçilerin sayesinde sermayesini ve hayat standardını yükselten işverenler, eğer işçilerinin hayat standardını kendilerine kazandırdıkları milyardan yeterince ücret takdir etmiyorlarsa, dolaylı olarak kul hakkı yiyorlardır. "Zengini daha zengin, fakiri daha fakir" yapan kapitalizmin oyununa geliyorlar demektir. İslâm toplumunun hayat seviyesi işçi ve işvereniyle beraber yükselmelidir. Birileri pastadan haddinden fazla pay alırken diğerleri de zekâta muhtaç olacak şeklindeki bir gelirin dağılımını adalet, vicdan ve insaf ölçüleriyle bağdaştırmak mümkün değildir. Bir işveren, kendisini işçinin yerine koyarak meseleyi düşünmesi gerektiği gibi, bir işçi de çalıştığı yer kendinin olduğunda nasıl davranması ve iş verimini nasıl arttırılması gerektiğini düşünmelidir.

Cahiliyye soyut bir kavram değildir. Somut bir kavramdır. Topluma İslâm devletini va'ederek meydana çıkan Müslümanlar, iş ve işveren münasebetlerini cahili sistemlerin değer yargılarına teslim edemezler. Onlara endeksli davranamazlar. "Herkes aynı ücret politikasını uyguluyor ne yapalım" diyemezler. Evrensel bir takım değerler vardır. İslâm ona "HİKMET" adını verir. İnsanlığın menfaatine olan “hikmet”, mü'minin yitik malıdır, nerede bulursa alır." Bunun cahiliyyesi filan olmaz. Fakat İslâm'ın öngördüğü ilkelerle çelişen, Resulüllah'ın sınırlarını belirlediği hayat standardıyla uyum halinde bulunmayan adalet, insaf ve vicdanla izah edilemeyen cahili sistemlerin belirlediği asgari ücret limitinin gerisine sığınıp emek sömürüsünde bulunamaz. Allah'ın mülkünde elde edilen gelirin dağılımı, yine Allah'ın koyduğu adalet ve insaf ilkelerine ters düşemez.

Günümüzde, iş yerlerinde, atölyelerinde ve fabrikalarında, işsizlikten bunalan insanlara iş imkanı vermek ve insan onuruna yakışan hayatı yaşayacak şekilde ücret takdir etmek, bir infak türüdür. Fakir işsize her gün bir balık vermektense balık tutmayı öğretmek gibi bir şeydir. Yalnız, kapitalist sistemin takdir ettiği asgarî ücreti verip kendisi, işçinin alın teri ile semirirken, işçisini, süründüren bir ücretle çalıştırmak, infak sayılmaz. Bu, alın terinin istismarıdır. Unutmayalım ki, İslam’da, “emek/alınteri, sermayeden önce gelir.” İşveren, üretimden elde ettiği sermaye varlığının birinci derecede sebebinin işçilerin alın teri olduğunu düşünmeli ve empati yapmalıdır. Yani işçisini kendi yerine koyup “bu üretimi bana sağlayan işçimin yerinde ben olsam patronumdan nasıl bir beklenti içerisinde olurdum, ne kadar ücret vermesini arzulardım” diyerek alın terinin hakkını takdir ederken, iman, izan, insaf ve vicdan ölçüleri içerisinde hareket etmelidir. Konunun başındaki hadisi tekrar hatırlayacak olursak: "Kim bizim bir işimize tayin olunursa, evi yoksa ev edinsin, bekârsa evlensin, hizmetçi yoksa hizmetçi ve biniti yoksa binit edinsin. Kim bunlardan fazlasını isterse o hilekârdır yahut hırsızdır.”

İşçiler de hayat standartlarına uygun bir ücret alıyorlarsa daha fazlasını istemeleri, üretim maliyetini artıracağı ve piyasa fiyatlarını yükselteceği için Rasulüllah (s.a.v) bunu “hilekârlık yahut hırsızlıktır” diye nitelemiştir. Bu bağlamda çalıştırdığımız işçi veya memurumuza öyle bir ücret takdir etmeliyiz ki, bekârsa artırdığı ile evlenebilmeli, evi yoksa ev alabilmeli, biniti yoksa binit edinmeli, hizmetçi tutma âdeti olan yer ise hizmetçi istihdam edebilmeli, ya da hizmetçi yerine geçebilecek, çamaşır ve bulaşık makinesi, elektrik süpürgesi v.b âletleri alabilmelidir. Sosyal bir devlette işler böyle dizayn edilmelidir. İslam toplumu hodgam/bencil bir toplum değildir. Paylaşımcı ve diyergam bir toplumdur. Bir vücut organları gibi olan Müslümanlar, bir birlerinin alın terini ve sermayesini istismar etmezler. İşçi, iş yerini bir emanet bilerek, emanetin sahibine ihanet etmeden kendi işi gibi sahiplenirken işveren de işçisini, üretimin yegâne sahibi ve katma değer üreten bir velinimet olarak görür. Böyle bir iş yerinde karşılıklı güven ve barıştan başka bir şey hâkim olmaz. Bunlar ütopya değildir.Patronların sürekli büyüdüğü,servetine servet kattığı bir ekonomide,çalışan küçülüyorsa,geçim zorluğu çekiyorsa,patron iyi düşünmelidir.Haklının,çalışanın  hakkını alamadığı her düzen Ebu lehep düzenidir.

Patronlar karlarının belli bir kısmını çalışanları için fon oluşturup onların ve çocuklarının temel ihtiyaçları için harcamalı,bu hususta örnek olmalıdır.

Biz Müslümanlar, eşyayı yorumlamadaki dünya görüşlerimizle cahiliyyeden ayrıldığımız gibi en küçük amelimizden, hakkaniyet ölçüleriyle tespit edilen adil ücret uygulamamıza varıncaya kadar cahiliyyeden soyutlanmamız gerekir. Aksi halde şov yapıyoruz demektir. Tarihin çöplüğü bu tür şovmenlik yapan sansasyon kuklalar ile doludur. Teemmül oluna...

- Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, s.460.

- 16 Nahl: 90.

- 7 A’raf:85.

- İslam’da Emek ve İşçi-İşveren Münasebetleri, Komisyon, Ensar Neşriyat, s.393. Ayrıca Bak: İşçi-İşveren Münasebetleri, İSAV yayınları.

- İbn Hümam, Fethu’l Kadîr, III/343; Kâsânî, Bedâyi, IV/30; Fetâvâyı Hindiye, I/558.

- Ebû Dâvud, İmare, 10; Hanbel, IV/229.

- Hamdi Döndüren, a.g.e. s.463.

- İslam’da Emek ve İşçi-İşveren Münasebetleri, s.399.

- Ebû Dâvud, İmare, 10; Hanbel, IV/229

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Güvenli Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 05343258300