• BIST 8885
  • Altın 3026.549
  • Dolar 34.3291
  • Euro 37.2794
  • İstanbul 13 °C
  • Ankara 8 °C

ELVEDA RAMAZAN MERHABA BAYRAM

Ali İhsan Ersöz

ELVEDA RAMAZAN MERHABA BAYRAM
Başından sonuna kadar inananlar için rahmet ve günahların bağışlanma ayı olan Ramazan ayını tamamlamış ve Yüce Allah’a şükürler olsun ki, Ramazan bayramına sevinç ve huzur içerisinde kavuşmuş bulunuyoruz. Ramazan ayını geride bırakarak sevgi ve şefkatle birbirimize ellerimizi uzatma ve kaynaşma günü olan bayrama ulaşmanın huzur ve mutluluğunu yaşıyoruz.
Cenab-ı Hak:c.c."(Batıl inançlardan, kötü ahlâklardan) iyice temizlenen, arınan ve Rabbisinin adını zikredip de namaz kılan kimse muhakkak felâha ermiş, korktuğundan emin, umduğuna nail olmuştur." buyurmaktadır. Bilindiği gibi dinimizde çok önemli dinî vazifeler yapıldıktan sonra bayram yapılır.
Dini bayramlar, mü’minler arasında sevinç, coşku ve barış rüzgârlarının dalga dalga yayıldığı ulvî bir atmosferdir. Bu anlamda, idrak etmekte olduğumuz Ramazan bayramının çok derin ve etkili bir nüfuz alanı vardır.
Oruçla terbiye altına alınan bedenler ve nefisler, yüceliğin evrensel niteliklerini kuşanırız. Sabrı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, özveriyi öğreniriz. Dünya nimetlerinin bir imtihan olduğunu; gelip geçici olanın değil, kalıcı ve ebedî olanın insanı yücelttiğini anlarız. Ramazan bittiği zaman, karışık ve çapraşık duygular içinde oluyor Müslüman... Bir yandan bayrama giriliyor diye sevinç var, bayram sevinci var; bir taraftan da Ramazan gibi bereketli, sevaplı, kazançlı, manevi bakımdan çok zengin mükâfatlarla hediyelerle dolu bir aydan ayrılmanın bir burukluğu, mahzunluğu var. Bir yandan ümit var; Cenâb-ı Hak ibadetlerimizi kabul ettiyse, kim bilir nasıl sevaplar bahşedecek... Bir Kadir gecesini ihya edene, bin ayın ibadeti kadar kazanç verdiği gibi; bir küçük güzel davranışı, ibadeti kat kat mükâfatlarla bire on, bire yetmiş, bire yedi yüz, hatta ondan da fazla, ifade edemeyecek kadar çok mükafatlar verdiği gibi, "Kim bilir bizler bu ayda ne kadar mükafatlar, sevaplar kazandık?" diye Ümit içindeyiz.Bir taraftan da, "Ya ibadetlerimizi Cenâb-ı Hak kabul etmediyse?" diye korkuyoruz.
Çünkü kusur doluyuz. Güzel ibadetleri yaparken dahi kendimizi tam veremiyoruz. Oruçlarımızda hatalar vardır, namazlarımızda kusurlar vardır, zikirlerimizde eksiklikler vardır... Acaba ibadetlerimiz Rabbimiz tarafından kabul olundu mu, olunmadı mı diye korku içindeyiz; Ümit içindeyiz, arzu içindeyiz. Böyle çalkantılar arasında, duygular arasında bayramı yaşıyoruz.
Çevremizdeki ve Dünyadaki, Müslüman kardeşlerimizi düşünüyoruz. Arakanı, Suriye yi, Filistin’i, Gazzeyi, Afrika'nın ücra köşelerinde yoksulluğun ıstırabını, Akrabamız, komşularımız, arkadaşlarımız, hemşerilerimiz, dostlarımız, dindaşlarımız; hepsini düşünüyoruz ve diyoruz ki: Ne mutlu Ramazanı Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği şekilde, razı olacağı şekilde, kabul edeceği şekilde geçirip; günleri geceleri, ibadetle, tâatle, hayrı hasenâtla değerlendirip ihyâ edenlere!.. Demek ki geçen zamanı güzel değerlendirmişler, ne mutlu onlara diye dua ediyoruz.
Bu mübarek ayın kıymetini bilemeyen, gafletle günlerini geçiren, dolayısıyla Cenâb-ı Hakk’ın o engin rahmetine, mağfiretine nâil olamayan, ecir ve sevaptan mahrum kalan, maddî manevi kâr ve kazançtan eline bir şey geçmeyen nasipsizlere de acıyoruz. Günahkâra acınır, Günaha kızarız ama günahkâra acırız. Çünkü günah işledi, yazık ediyor kendisine diye...Onlara da Cenâb-ı Hak’tan salâh-ı hal diliyoruz.Teravihleri kıldık, Kur’an-ı Kerim’den ayetler okuduk:(Rabbenâ âmennâ bimâ enzelte vetteba’ner-rasûle fektübnâ meaş-şâhidîn.) "Yâ Rabbi, indirdiğin ahkâma inandık, Rasûlüne tâbî olduk, bizi bu hususta şahidler olarak yaz, şahidler eyle!" diye, Rasûlüne uymanın bir gereği olarak bu işleri yaptığımızı, teravihleri kıldığımızı ifade eyledik.
Biliyorsunuz mü’mine göre, insanın hayatı imtihandır ve bu imtihan ölüm anına, vefat anına kadar devam eder. İbadetler böyle mübarek günlere, aylara mahsus değildir, ömür boyudur. İbadet demek, Cenâb-ı Hakk’a itaat demektir. Ömür boyu Cenâb-ı Hakk’a itaatle vazifeliyiz, . Ramazan bitince vazifeler bitmiyor, bayramdan sonra her şey rafa kaldırılmıyor. Güzelliklerin, ibadetlerin, Ramazanda kazanılan güzel alışkanlıkların devam etmesi önem arz etmektedir.!..
Efendimiz a.s. Ramazandaki ibadetlerin kabulünün alâmeti, kulun Ramazandan sonra da iyi kul olarak kulluğa devam etmesidir. İbadetlerinin reddedildiğinin, kabul edilmediğinin alâmeti de, Ramazandan sonra kulun her şeyi bırakıp, terkedip, iyilikleri rafa kaldırıp; Ramazandan önceki gaflet, cehalet hayatına dönmesi, haramları, günahları irtikâb etmesidir.Ramazan ve sonrasında değişen kulluk anlayışı hakka doğru olmalıdır.Bu günlerin ardından gelecek olan diğer zamanlar için unutmamamız gereken birkaç hususu paylaşmak istiyorum.
Ramazan ayı boyunca kendimizi alıştırdığımız bazı ibadetleri bu ay bittikten sonra da devam etmemizin gerekliliğini unutmayalım. Müminler, "Müslüman" kimliğini ömür boyu taşır. Bu kimliğin bizden ne istediğine bakmalı ve hayatımızı ona göre tanzimi gerekir. Farz olan oruç dönemliktir. Senede bir ay yani sadece Ramazan’da tutulması zorunludur. Diğer zamanlarda kazaya kalan oruçlarımız varsa onları, sevap kazanmak amacıyla nafile oruçları tutarız. Ancak namaz günde beş vakit ve bir ömür boyu kılınması gerekir.Seherlerimizi ve teheccüdlerimizi ihmal etmeyelim.
Bir başka husus ise, bu toplumun fertleri olarak bizler öncelikle kendimiz için bir şeyler yapmalıyız. Herkes kendisi için bir şeyler yaparsa memleket için de, din için de, devlet için de, ekonomi için de, kısacası insanlık için aslında çok şey yapmış olacaktır. Hazreti Ömer Radıyallahu Anh efendimize isnat edilen bir söz vardır; "Bugün Allah için ne yaptın?" üzerinde düşündüğümüz de bu cümle ciddi manalar içermektedir. Günümüzde ise bu söze şunu da ilave edebiliriz; "Kendin için ne yaptın?" Yani sen "yapan" bir adam mısın? Yoksa haramlara göz yumarak sadece seyir eden, ahkâm kesen, cahilane fetvalar veren, kendini beğenen ve olur olmadık her şeyi eleştiren, doğru düzgün amellerin olmadığı halde söz kalabalığı yapan bir kimse misin?İnsan kendisi için bir şeyler yapamıyorsa, Allah rızası uğruna işler yapması imkânsızdır. Yani, kendisi için bir şey yapmaktan aciz birinin başkası için bir şey yapma ihtimali söz konusu değildir.
ALLAH’A KULLUKTA DÜNE GÖRE BUGÜN NEREDEYİZ.
Sorusunu kendimize sıkça soralım. Mesela kendin için beş vakit namazı vaktinde kılabildin mi? İslam’ın koyduğu şartlara riayet ederek, ticaretine yalan, hile, sahtekârlık karıştırmadan kendin için helal kazanç peşinde koştun ve muvaffak olabildin mi? Kazancı çok fazla olan ahiret için ne kadar yatırım yaptım? Gönlünü nefsi emmare sıfatlarından arındıracak hangi gayret ve çabaları gösterdim? Kendini geliştirecek bir okuma, düşünme, anlama, yorumlama faaliyetinde bulundun mu? Allah’a kulluk yönünden düne göre bugün daha ilerideyim diyebiliyor musun? Kendin için; bugün öldüğünde arkamda kalacak diyebileceğin hayırlı bir "iz" bırakabildim mi? Çevremizdeki insanlara bugün daha güzel davrandım mı? Kötü alışkanlıklarından birini daha terk ettim mi? Kur’an’ın öğretilerinden, Allah Rasûlü’nün ahlaklarından neler öğrendim ve O’na yakınlıkta ne kadar mesafe aldım? Tabi bu ve buna benzer soruların sayılarını herkes kendini düşünerek çoğaltabilmesi mümkün. Şayet bizler bir iç muhasebe bile yapmıyorsak, kimsenin ve hiçbir işe yaramıyoruz demektir. Nefsin arzularını tatmine çalışıp, dünyanın geçiciliğine yenik düşen zavallılardır.
Merhum Akif’in tasviri ile "elleri böğründe yatan miskin adam"ın yerinden kalkıp da insanlığa birkaç ölçek ziya halk etmezden evvel kendisi için bir şeyler yapmayı öğrenmesinin gerekli olduğu, inancındayız. Müslüman kendi için güzel amel işlemesi için önce kendi iç dünyalarında bazı meseleleri halletmeleri gerekir. Bu meseleler, Müslümanların özel yaşantılarından ziyade, sosyal hayatın şekillenmesinde de menfi sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Bunu başaramayanlar, hayatın İslamîleşmesine de ket vurmaktadır. Bunun için ’’Hayatım İslam’dır’’ demenin yeterli olmadığı bir gerçektir. ’’Hayatım İslam’dır’’ demek için öncelikle kalbin pusulası sürekli olarak ALLAH cc gösteriyor olmalıdır. Ve bu söylenene inanması, kabullenmesi gerekmektedir. Kalbin vereceği cevapla, diğer azalar tetikleneceği için, azaların da söylenenle uyum içerisinde olması gerekmektedir. Bunun için Allah Celle Celaluhu:’’Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?" sorusunu inananlara soruyor. Bu öyle bir sorudur ki, kalple birlikte, tüm azalara ’’kendine gel’’ ihtarını yapmaktadır. Yapılmayacak bir şeyin söylenmesi, kişinin kendini avutmasıdır.
KUR’AN’A KARŞI DÜRÜST OLMALIYIZ.
Ramazan ayı Kur’an ayı. Kur’an-ı Kerim’in yeryüzünü nurlandırdığı mübarek bir ay. İslâm âleminin büyük bir şevk ve coşkuyla geçirdiği bu mübarek ay, Kur’an’a bakışımızı, ona karşı samimiyet ve içtenliğimizi gözden geçirebilmemize vesile oldu mu acaba? Kur’an’ın mesajını anlamada, Kelâm-ı ilâhîdeki muradı kavramada ne kadar ilerleyebildik? Daha da önemlisi, yaşantımızı ne ölçüde Kur’an’da beyan olunan murad-ı ilâhîye göre düzenleyebildik?Giderek Kur’an’daki anlamların buharlaştığı, dolayısıyla Kur’an’ı anlama, onun yüce mesajlarını kavrama ve hayata geçirme konusunda karmaşaların yaşandığı şu günümüzde, her Müslümanın bu soruları kendine sorması ve Kur’an karşısında duruşunu, bakışını ve samimiyetini gözden geçirmesi zarurîdir diye düşünüyorum.
Kur’an’ın emrettiği üzere Rabbimize kullukta "ihlâslı" olalım. Çünkü Allah’a kullukta ihlâsı yakalamış kullara şeytanın da bir "tesirinin" olamayacağını Kur’an’dan öğrenmekteyiz. Unutmayalım ki, İslam’ı yaşayışımızdaki her samimiyetsiz davranış ve ahlaklar şeytanın yanımızdan ayrılmamasına sebebiyet vermektedir.
Bizdeki ihlâssızlık şeytanın musallatını kolaylaştırır. Mesela namaza üşenerek kalkıyorsak, bu bir riyakârlıktır. Orucu tutuyor desinler diye tutuyorsak, hacca gitti desinler diye gidiyorsak, zekâtı veriyor desinler diye veriyorsak, daveti ikram ediyor desinler diye veriyorsak, bizim Allah’a verdiğimiz söz nerde kaldı? Hani söz vermiştik, ibadeti yalnızca senin rızan için yapacağız, senden yardım isteyeceğiz diye? Sözlerimiz amel olmadan sadece sözden ibaret ise, bizim Müslümanlığımızı sorgulamalıyız.
Yapılmayacak şeylerin söylenmesi ve amellerdeki ihlâssızlık gibi Müslümanlarda olmaması gereken hâller, her Müslüman tarafından bir an evvel farkına varılarak yok edilmesi gereken manevi hastalıktır. Zaten bu ve buna benzer hastalıklardan kurtulmak için bir gayret sarf edilmediği için ibadetlerde neşede huzurda yok olacaktır. Şeytan bizi oyuncağı haline getiriyor. Nefsimiz bizi kendine esir ediyor.
Namaz kılıyoruz, namaz bizi kötülüklerden alıkoymuyor. Oruç tutuyoruz, şeytanımız hapsolmuyor. Hacca gidiyoruz, hacdan sonra aynı hatalar ve günahlar devam ediyor. Zekât veriyoruz, yoksul doymuyor. Tövbe ediyoruz, günahta ısrar devam ediyor. Sohbet ediyoruz, sohbet amel olmayınca, tesir etmiyor. Zikrediyoruz, zikir amele yansımıyor.
Çünkü İslam boş konuşmayı ve ikiyüzlülüğü yasaklar, başkası hoş görsün diye yapılan ameli boşuna yapılmış olarak kabul eder. Gerçek manada iman öyle bir haldir ki; Allah’ın varlığını her an gündemde tutmaktır. Allah’ın varlığını kalp ve azalara fark ettirmektir. Rabbim bizleri kendisine gerçek manada kul olabilen salih insanlar arasına ilhak etsin. Bayram hepiniz için ve tüm İslâm alemi için hayırlı olsun... Cümle müslümanların bayramları kutlu olsun...
Cenâb-ı Hak sizleri ve bizleri ve cümle mü’min kardeşlerimizi bundan sonra daha nice nice yıllar mübarek günlere, kandillere, Ramazanlara, bayramlara sağlıkla, esenlikle, mutlulukla nâil ve vasıl eylesin... Bu mutluluklar, güzellikler cümleniz üzerinde ömür boyu devam etsin. ALLAH cc rahmeti mağfireti ve bereketi üzerinize olsun.
Gerçek bayram af olunduğun gündür.
Selam ve dua hayırlı bayramlar

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2013 Güvenli Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 05343258300